Bayram Hediyesi…
Can bula Cânanını
Bayram o bayram ola
Kul bula sultanını
Bayram o bayram ola…
(Alvarlı Efe)
Hazretin bizlerin onayına elbette ihtiyacı yoktur ya, durum tam da ifade ettiği gibidir. O nedenledir ki yıllardır eski bayramları arar, yokluğunu paylaşma dehlizlerinde yarenlere rastlar bir başka vadiye koşar dururuz… Cânı ne kadar bildik, Cânanı ne derinlikte aradık… Ne aradığımızı bilmiyorduk ki, bulduğumuzda farkına varabilelim… Kul olma mertebesine eremediğimizden, Sultanımıza teslim de olamadık… Bayramları bayram gibi yaşayamadık… Bizler susamışlığımızla aradık, bulunduğumuz ummanlarda yalnızca deniz suyu çıktı bahtımıza, aradıkça uzaklaştık, elimizde sıkıca tuttuğumuz kalemi arar gibi, hırsla yapılan gelecek planları hengâmesinde, geleceğin de, geçmişin de, zamanın da sahibi olan Sultanı Azim-i unuttuk…
O(cc) şah damarımızdan yakın olan (Kaf-16) ve kalplerin özünü bilendi. (Fatır-38) Yolunda olduğumuz nispette değerli kıldığı ömrümüzde, bayramı bayram olarak ifa edenlerin yaşantılarını da yine bizlere örnek olsun diye yollarımıza serendi…
Nelerdi o bayramlar…
Nerede ve nasıldı bayramı yaşamak…
Yaşamış olanların değerli hayatlarına düşürünce yolumuzu görüyoruz ki;
Uhud’da Hz Hamza olmaktı bayram… Enes b. Nadr olmak… Bir çalımla, ortadan kaldırma-şehit etme niyetiyle yola çıktığı kişinin veziri Ömer(ra) olmaktı bayram… Herkesin bamteline vuracak binlerce başka başka hikâyeler vardı. Bir de Akabe de biat eden altı talihli büyük vardı… Çoğusunun dinleyip alaya aldığı kişiyi uzunca dinledikten sonra “bu simada, bu sözlerde doğru olmayan bir şey yok (el-hakk) diyerek “uzat elini biat edeyim sana” diyenler vardı. Biatını yapmanın ardından sonrası adına hayırlı planlar yapan, bu nispette de Allah’u Teâlâ’nın kaderlerine güzellikleri sunduğu değerliler… Bayramı yaşayıp gittikleri diyarlara bayramı sunanlar… Bayramlaşanlar…
Başlarında Esad b. Zürare’nin(ra) olduğu altı basiret sahibi insan… O gün Mekke’de kaç bin insan vardı… Ticaret için, ibadet için ve de her ikisi için gelen binlerce insan! Zamanın yılları yoracağı süreçte ihtimal İslam ile müşerref olacak binlercesi… Fakat bin dört yüz yıldan fazladır ki adları anıldığında, cevherin kadrini bilenler nispetinde yürekleri titreten, gözpınarlarına vakit bu vakittir emri verip ağlatan kıymetliler… Pek çoğu O’nu(sav), gördüğünü, dinlediğini ve de anladığını zannederek bahşedilmiş ömrünü hedefine götürüyordu. Lakin elçisi olduğu kitabı kerimde “bir kavim kendini değiştirmedikçe (değiştirmeye düzeltmeye niyet etmedikçe) Allah(cc) onları değiştirmez” (Rad-11) buyuruyordu Azim olan Rabbimiz…
Asırlar sonra hep birlikte müşahede ediyoruz ki iradesini iyiliğe yönelten, güzelliklerle dolu yarınlar isteyen hak edene karşılığı verilsin, toplum gelecek nesiller adına da güven ve itminan veren bir elbiseyi yakışarak giysin isteyen tüm canlar adına O(sav) kendini anlatmıştı. Çeyrek asırdan kısa bir zamanda ve de sadece on yıllık bir hicret diyarında sadece yesribi değil tüm dünyayı medeni bir Medine ile kucaklaştırmıştı… Var olduğunda “dayıya götürülmesi” düşünülen kız evlatlardan, atmosferi temizleyen bitkilere iradesini nefsine değil, nefsine ağır gelenlere, iyiliğe yönelten herkes ve de her şey hediyesini almış bayramını yapmıştı…
Zamanın kumlarının durmaksızın aktığı bugünlerimizde bayramları aramak denklemin bir tarafı ise diğer tarafta O’nu(sav) nefislere karşı gelerek, irademizi iyiliğe, zor olana sevk ederek dinlemek, okumak var. Yoluna gelenler adına sarf ettiği gayreti, mücadeleyi ve de merhameti okudukça anlıyoruz ki bir insan isterse sesi ile dahi size sarılabilir.
Bize düşen mi, bize yakışandan ötesi değil…