Hanelerimiz…
Gün boyu yorulmadan yılmadan çiçeklerinin temizliğini yapıp durmuştu. Kendisini öyle kaptırırdı ki bu işlere, aile fertleri ilgi görme adına saksı alıp içine oturma eylemi yapmayı dahi düşünürdü. Toprağı severek elleri ile tarar, düşen yaprakları tek tek toplar, zararlı ne varsa ilgilenir devamı olur mu diye botanik bilimine kendini adamış dostlarını aramaktan geri kalmazdı. Üniversitede öğrendiği tüm yönelimleri uygulamalı olarak yapar, sularını hep aynı vakitte verirdi. Küçükler annelerini hep böyle bilmişlerdi. Büyük kız ise evvelden annelerinin normal olduğunu söylerdi. Sonra da birbirlerine bakıp gülüşürlerdi. Hemen her mevzu da olduğu gibi ortanca olan cesur girişimi ile annesine sormuştu diğer kardeşleri adına!
- Anne, bu denli abartarak uğraşmanın sebebi nedir?
Cevap yavrusunu bakışları ile kucaklayan serin soluklu bir tebessüm.
- Şu iki yavrunun (gloksinya ve barış çiçeğini işaret ederek) bakımını da yapalım sonra konuşuruz olur mu?
- …
Daha evvelden de bu raddeye gelen sonrasında geçiştirilen durumlar olmuştu. Fakat farklı bir sinerji ile ablaları ve iki kardeş bu defa sebepleri dinlemeyi kafalarına koymuşlardı. Tez canlı küçük kardeş iyice hırslanmış, önüne her geldiklerinde evden uzaklaştırmak istediği çiçeklerin ilgilenilme vakti bitsin diye ömrünün bir bölümünü yaşının ötesinde bir gerginlikle eritiyordu. Nihayet işlerini bitiren anne yanlarına geldiğinde çocuklarında ki farklılığı hissetmişti. Evlatları ile yarışacak düzeyde ilgilendiği çiçeklerine bakmanın mutluluğu ile “huzur” diye seslendiği kedisini kucağına almış yanlarına oturmuştu.
- Sizler hiç sormayın, nefesim yeterse ben soluklayım… Üç yıl evvel araç ile işe giderken âdetim olduğu üzere radyo kanalları arasında geziniyordum. O sırada konuşan hoca efendi Peygamberimizin ashabından Abdurrahman b. Sahr’ı anlatmaya başladı.
Yaratılmış tüm canlılara özellikle kedilere çok iyi davrandığı için ‘kedilerin babası’ anlamında olan lakabını (Ebu Hureyre) kazanmıştı. Bir defasında sevdiği kedilerden bir tanesi üzerindeki elbisesinde uyuyakaldığında rahatsız olmasın diye kedinin altında kalan kısmını kesmişti.
Küçük olan yavrusuna gözlerini dikerek;
- Bak bizden henüz “Huzur” rahatsız olmasın diye eşyasına zarar veren yok, dedi.
Sonra da doğru olmayan şeyler yapmaya zorlandığı için sürgün edilen bir hanımın çölde susuz bir halde yürürken bir su kuyusuna denk geldiğini, zahmetle kuyuya inip susuzluğunu giderdiğini anlattı radyodaki hoca. Tam kuyudan çıkmıştı ki, önünde az evvel kendisinin olduğu halde susuz bir köpek “yardım et” diye soluk alıyor. İşte tam bu anda bulunduğu toplum tarafından “günahkâr” olmakla sürgün edilen hanım tekrar kuyuya iniyor ve ayağındaki lastikleri ile köpeği rahatlatana kadar su doldurup içiriyor. Sonrasında o yoluna, köpek kendi yoluna gidiyor. Bir başka vadide ise abid olarak bilinen, toplum tarafından çok değerli diye atfedilen bir başkası kedisini akşam döneceğim diye evine kapatıp arkadaşına gidiyor. Muhabbet uzayınca ‘kedi bir yolunu bulur’ diyerek önemsemeden arkadaşında misafir oluyor. Misafirlik uzuyor. Nihayet eve döndüğünde kedinin cansız bedeni ile karşılaşıyor…
(annenin sesi titremeye, ortanca oğlunun yumrukları sıkılmaya küçüğün ise gözyaşlarını göstermeme adına bakışları kaçmaya başlamıştı bu dakikalarda)
- Evlatlarım bu kısmından sonra iş yerine gelmiş arabadan inmeden dinlemeye devam ediyordum. Hoca efendi de kıssayı bitirmeye hazırlanıyordu.
Günahkâr diye bilinen kadın bir yaratılmış olan köpeğe merhametinden merhamet buldu. Abid diye zikredilen zat kediye ilgisizliğinden cezalandırıldı.
…
…
- Evlatlarım; onların dilleri yoktur. Onlara yaptıklarımızın, Hakk nezdinden başka bir yerde karşılığı da yoktur. Bize rahmet edilmesine hangi halimizin vesile olacağını bilemeyiz. Bu kucağımdaki ‘Huzur’ her gece birkaç defa kaldırır beni… Mama ister, su ister, oyun ister…
- Bizlerin toplum tarafından sürgün edilmeyi bekleme, çöllere düşme, kuyuya inip çıktığımızda köpek bekleme durumumuz yok. O nedenle her birinin ismi olan çiçeklerimize de ‘Huzurumuza’ da kuyunun önündeki köpekmiş gibi davranmak istiyorum… Kim bilir belki de rahmet vesilemiz bunlardır.
Anne konuşmasını bitirince çocukların her biri farklı etkilenmişti. Yerinden ilk hareket edin ise kızı Melike oldu. Annesine yaklaştı ve Huzuru kucağına aldı…
Evvelden beri okuduğu kitaplardan söyleyeni de manası da değerli olan bir söz sundu atmosferlerine…
“ Yerdekilere merhamet edin ki, Semalardan merhamet bulasınız”