Şehrin İki Tarafı
Günün birinde şehirdeki insanlar ikiye ayrılmış; her gece birbirinden renkli rüyalar görenler ve her gece aynı rüyayı görenler. Bu iki grup gün geçtikçe birbirlerinde iyice ayrılmış, uzaklaşmışlar. Komşuları betondan duvarlar ayırmıyormuş artık; düşünceden duvarlar ayırıyormuş.
Renkli rüyalar görenler, sabahları yüzlerinde bir tebessümle uyanıyorlarmış. Hayatlarında bir terslikle karşılaştıkları zaman uykuya kaçarlarmış. Onların en büyük sığınakları uykuymuş.
Her gece aynı rüyayı görenler, uyandıkları zaman ağızlarında acı bir tat olurmuş. Gece olup da uyuyacakları zaman görecekleri rüyayı zaten biliyor olurlarmış. O tanıdık rüya başladığı zaman, hemen uyanmak, acılardan kaçmak isterlermiş.
İkinci grup hayat onlara limon verdiği zaman; ekşiliği seçen, limonata yapmayan tarafmış. Önlerine bir engel çıktığında, onu atlatamazlarmış. Atlatamadıkları için de her gece aynı rüyayı değil; kabusu görürlermiş aslında. Unutamadıkları, atlatamadıkları ne varsa; her gece kabus olur gelirmiş.
Ve zaman geçtikçe engellerin de sayısı arttığı için, gün geçtikçe kabuslar daha katlanılmaz hale geliyormuş. Her acı öncekinin üstüne ekleniyor; kartopu gittikçe büyüyor, ağırlaşıyormuş.
İlk grupsa hayatın verdiği limonla limonata yapıyorlarmış. Acılarının anı olmasına izin veriyorlarmış. Böylece onları her gece bir kabus yerine renkli bir rüya bekliyormuş. Hayat yolu onların da önüne engeller çıkartıyormuş. Ama onlar engellerin üstünden atlıyor; sonra geri dönüp engeli alıp, yollarının devamının bir basamağı olarak kullanırlarmış. Böylece her engel onlar için bir kolaylığa dönüşürmüş.
Uykudan kaçanlar, uykuya koşanlara imrenir, onlar gibi olmak isterlermiş. Ama kabuslardan kurtulmak için limonu sıkıp limonata yapmaları gerektiğini fark edemezlermiş.