Karttaki Adres
Dışarıda amansız bir yağmur vardı. Bardaktan boşanırcasına derler ya, işte öyle yağıyordu. Kendine sıcak bir çay yaptı, papatya çayı, en sevdiğinden. Kişiliğine uygun olduğu düşünülürdü, sakin ve huzur dolu. İnsanlar onun sessiz ve içe dönük olduğunu sanırlardı ama aslında öyle değildi. Kendine uygun bir ortam bulamadığı için bunca yıl sessiz kalmıştı. İçten içe çok hareketliydi aslında. Onu dinleyecek birini bulamadığı için içe dönüktü. Durum böyle olunca çok sakin bir hayatı olmuştu. Absürt hiç bir olay olmadan geçen 45 yıl…
Kitabını ve çayını alıp koltuğuna gömüldü. Yağmurun sesini dinleyerek okumaya başladı. Sayfaların tadını çıkara çıkara okudu, çayın önce kokusunu içine çekti sonra yavaşça birkaç yudum içti son okuduğu satırlardan etkilenmişti, tekrar okudu, durup yağmuru dinledi. Elini çayın sıcak kupasında ısıtırken hayatının çok sakin olduğunu düşündü, tam olması gerektiği gibi. Severek yaptığı bir işi vardı, aksiyon istemediği için evlenmeyi hiç düşünmemişti. Belki de doğru kişiyi bulamamıştı, kim bilir?
Tam kitabın içinde kendini kaybetmişken posta kutusundan gelen tıkırtıyı duydu. Günlük gazete olduğunu düşündü. Yavaşça yerinden kalkıp terliklerini giydi, kitabının arasına ayracını yerleştirdi ve kapıya doğru yürüdü. Posta kutusunu açtığında gazete olmadığını görerek şaşırdı. Uzun ince bir zarf duruyordu. Yanlış adres olmalı diye düşündü. Belkide eski bir arkadaşı ona süpriz yapmak istemişti.
Zarfı eline aldığında şaşkınlığı iyice arttı. Bu zarfta adres yazmıyordu! Postacını getirmediğini anladı, peki kim? İyice meraklanıp eliyle yırttı zarfı. Normalde bir bıçakla yavaşça açar ve çöplerini hemen çöpe atardı. Yırtılan zarf süzülerek ayaklarının dibine düştü. Zarfın içinden sadece küçük bir kart çımıştı. Üstelik zarfın üstünde çok bir şey yazmıyordu, sadece bir adres. Çocukluğunu geçirdiği şehirden bir adres olduğunu anladı. Merakı iyice arttı, heyecanlanmaya başladı. En son ne zaman heyecanlandığını hatırlamıyordu.
Normalde bu havada asla dışarı çıkmazdı ama ayağında terliklerle ceketsiz çıktığını fark etmeden çıktı. Merak, düşünmesine engel oluyordu. Neden ve kim? Arabasına bindi hızlıca ve hız sınırlarını umursamadan adrese doğru gitmeye başladı. Başka arabaların kornolarına aldırmadı ve silecekler çılgınca camı kurutmaya çalışırken hız ibresine bakmadan yolda ilerlemeye devam etti.
Kartta yazan adrese geldiğinde arabayı yolun ortasında durdurdu. Eski bir kulübeye gelmişti. Koşarak indi arabadan ve kulübenin önünde yağmurun altında durdu. Saçları ıslanarak yüzüne yapıştı, gözlükleri buğulandı, terliklerinin içindeki ayakları ıslandı. Ama orada durmaya devam etti. Çocukluk anıları etrafında dönerken kıpırdamadan kulübeye bakmaya devam etti.
Nasıl da unutmuştu burayı? Bir zamanlar, çocukken, komşunun çocuğuyla buraya gelip saatlerce oyun oynarlardı. Bu oyunlar hiç de sakin değillerdi, mahalleyi birbirine katacak planlar yapar, akşama kadar çamurda yuvarlanır, durmadan koşarlardı. O kulübe bir sığınaktı. Dereden buldukları iribaşları kırık bardaklara koyup burada büyütürlerdi, çöplerden topladıkları eşyaları buraya getirip tamir ederlerdi, neler neler yaparlardı…
Yavaşça kapıya doğru yürüdü, kapı gıcırdayarak açıldı. Çocukluk arkadaşı küçükken oturduğu köşede oturmuş ona bakıyordu. Gözleri buluştu sonra kahkaha atmaya başladılar. En son ne zaman güldüğünü hatırlayamadan güldü. Tavandaki örümcek ağlarının altında, yerdeki kuru yaprakların üstünde uzun uzun kahkaha attılar. Sonra küçükken oturdukları yerlere geçip birbirlerine hayat hikayelerini anlatmaya başladılar. 35 yıl olmuştu görüşmeyeli.
O sakin adam kulübe ziyaretinden sonra başka biri olup çıktı. Sık sık espri yapan, her hafta sonu başka bir yeri gezmeye giden, yorgunluktan uyuya kalan bir adam oldu.
27 nisan