ÖLÜ RUHLAR NAM-I DİĞER ÖLÜLER SENFONİSİ
Kitap Habil ile Kabil’in hikayesiyle başlarken, kendi sonunu bize en başından haber veriyor. İranlı bir ailenin hazin durumunu her yönden ayrı ayrı okuyorsunuz kitapta. Bir ailenin umutsuzca çöküşünün hikayesi... Kitap size umut vermiyor, hatta umudunuzu çalıyor. Ama yalnızlığın derinliğine inerken ruhsal çöküşün betimlemesini okuyacaksınız.
Belki Aydın’da bulursunuz kendinizi, Yusuf’un hikayesi sizinkinin devamıdır belki, Ayda’nın çöküşünden yeniden doğabilirsiniz, Orhan’ın hırsında kendi aynanızı görebilirsiniz. Dört kardeşin her birinin ayrı bir karakteri ayrı bir hikayesi var.
Kendisi de İranlı olan yazar romanını ilmek ilmek kültürel değerlerle dokumuş. Okurken kendinizi Aydın’ın bodrumunda ya da Orhan’ın dükkanında buluyorsunuz birden. Ermeni kız’ın camlarını uzattığı pencereden Aydın’ın çerçevelerine bakış atıyorsunuz, kulaklarınızda Anne’nin ağıtarıyla.
Eser, bilinç akışının yaşayan bir örneği olduğu için zaman kavramını ilk sayfada bırakmalısınız. Kitapta karakterlerin duygularının iç içe geçmesi gibi olay örgüleri de iç içe geçmiş.
Hırsın kardeş ilişkilerine neler yaptığını da, ikiz kardeşlerin ne kadar bağlı olabileceğini de aynı romanda anlatmış yazar. Zıtlıkları birleştirebilmesi, aldığı ödülleri haklı çıkarıyor.
‘’Hayır, herkes ölmüştü. Ve bu sonuncusuydu.” diyor Ayaz. Herkes masum, çok masum zannetse de aslında kim olduğu satırların arasına sezdirmeden yerleştirilmiş. Özellikle Baba için bir ‘’rol model’’ olan Ayaz, aslında ailenin çöküşünü hızlandırmaktan başka bir şey yapmıyor.
Bir bodrumda saklanan, tek başına yaşayan Aydın; işlek bir dükkanı olan Orhan; insansal özelliklerini kaybetmiş, konuşmaktan bile aciz Yusuf; sevdiği adamla memleketinden çok uzakta yaşayan, bilmediği bir dili konuşan Ayda… Hangisi daha yalnız, hangisi yalnızlıkta buluyor kendini? Hangisi daha mutlu, hangisi kendini mutlu zannediyor?
Kitap, 2007 yılında İngiltere’de yılın en iyi 100 kitabı arasında kabul edilmişti. Her satırı başarısını haklı çıkarıyor.
Kitap, savaşın insanları nasıl etkilediğini anlatırken, cahilliğin sonuçlarını da gözler önüne seriyor. Askerlere özenmek Yusuf’un, cehalet ise Aydın’ın sonunu getiriyor.
Orhan’ın yavaş yavaş ölmesiyle bitiyor kitap. Orhan kendini suya bırakırken romandan geriye şu cümleler kalıyor;
Tabii hayat her zaman aynı değildi. İyi günlerimiz de oldu, kötü günlerimiz de ve büyüdükçe daha kötü olduk…